Yakın zamanda Türkiye’de büyük bir kesimin biat ettiği, kapısına gidip tövbe aldığı, Devlet Erkânı’nın bile saygıyla andığı, Peygamber varisi ve torunu olduğunu iddia eden bir “Şeyh Efendi” ölüyor.
Öyle mübarek bir şeyh ki; elini tutan, kapısında yatan, hatta uzaktan sarığını gören bile neredeyse kendine cennetin eşiğinde sanıyor.
Dergâhın bulunduğu köye gidenler daha varmadan ne mucizeler yaşıyormuş. En büyük mucizesi; aracın yakıt lambası yandığı halde araç köye varıncaya kadar yakıtı bitmiyormuş..!
Şeyh’in kapısında kuyruklar oluşuyor. İki gün tok tutan çorba ile karınlarını doyuruyorlar. Camilerde, mescitlerde yere yayılıp, kuş tüyü yataklarda uyur gibi uyuyorlar. Hizmetin karşılığını cennette almak üzere tarlalarda, ahırlarda canla başla ve büyük bir “huşu içinde” çalışıyorlar.
Öldüğünü duyan on binlerce insan onun neredeyse “Vatikan kadar meşhur” köyüne akın ediyor, cenaze merasimine katılıyor hatta cenaze merasimine katılmak isteyenler için ilave havayolu seferleri bile düzenleniyor. Ülkede bir bayraklar yarıya indirilmiyor o kadar..!
Cenaze defnedilir defnedilmez soğuk rüzgarlar esiyor. Halifelik davaları başlıyor.! Şeyh efendi sanırım yerine birisini vekil bırakmayı unutuyor ya da benden sonra tufan deyip son demlerini hastanelerde canıyla uğraşarak geçiriyor.. Binlerce müridine şifa dağıtan, derdine deva olan Şeyh Efendi kendi derdine derman olamıyor.
Üç oğul da taht, pardon şeyh’lik iddiasında bulunuyor. Tartışmalar çıkıyor, her şeyi kaybetmek riskini göze alamayıp, krallık pardon şeyh’lik üçe bölünerek üç ayrı posta oturuyorlar.. Dileyen sofi dilediği şeyh’e tabi olsun diyorlar..
Adil bir “mal bölüşümü” de yaparak, isteyen sofi istediği kapıdan girsin, içeri girenler kabulümüzdür. Kimin kapısından girmişse onundur diyorlar. Torun torba “bu mallardan” pay istese de, imparatorluğun dağılmaması adına şimdilik aşırı ses çıkarmıyorlar..
İlk fetvaları da; daha önce aldığınız tövbeler geçersizdir, yeniden tövbe alacaksınız diyorlar.
Tövbe almak için kuyruğa girenler, aşırı izdihamdan şeyhinin elini tutamayan hatta yanına bile yanaşamayanlar, şeyhin ellerine verdiği pardon uzattığı ipin ucundan, kenarından tutarak tesbih taneleri gibi ipe dizilip cennete giden bir yol oluşturuyorlar..!
Yıllar evvel, bu cemaate mensup ve geçen yıllarda rahmetli olan bir büyüğümüzle sohbet ederken gülerek anlattığı bir hikaye “gerçekleri bütün çıplaklığı ile” ortaya koyuyor aslında..
Saf müritlerden bir tanesi, Şeyh Efendi’nin eteklerine yapışır; bu dünyada da Mahşerde de beni yalnız bırakma şeyh’im dermiş. Mahşerde eteklerinden tutup seninle cennete geleceğim diye de her gördüğü yerde yüksek sesle dile getirirmiş..
Gel zaman git zaman, saf sofi’nin her gördüğü yerde patavatsızca dile getirdiği bu söylem şeyhinde canını sıkmaya başlamış ama kalbini kırmamak adına sabredermiş.
Yine bir gün ağır misafirlerin olduğu bir ortamda bizim saf sofi içeri dalmış ve yüksek sesle; mahşer günü eteklerinden tutup seninle cennete geleceğim şeyhim, beni yalnız bırakma diye bağırmış.
Şeyh’in artık sabrı taşmış ve dayanamayıp; bak sofi demiş:
Mahşer meydanında insanlar anadan üryan Haşr olacaklar. Tutacak bir şey bulursan tutarsın..