Doğa katliamı, orman talanı; kocaman bir turizm yalanı. Son yıllarda Karadeniz de bir yayla turizmi furyasıdır aldı başını gidiyor.
Elit tabir edilen ve rahatı için bonkörce para harcayan bir kesimin keyfi için yandaş ve açgözlü bir azınlığa hukuka uydurularak tahsis edilen doğa ve orman arazileri.
Yaylacı vatandaşa bir çivi dahi çakma izni verilmezken, sit alanı tabir edilen, tabiat varlıkları koruma kurullarının birinci derece koruma kararı aldığı yerlerde bile kanuna uydurulup yapılan hukuksuzluklar.
Hayvancılık yapmak maksadı ile yüzyıllardır kullanılan yayla, çayır ve meralar artık devlet(hükümet) eliyle binbir dalavere ile hukukun ırzına geçilerek iktidar yanlısı gibi görünen ama kendi menfaatinden başka hiç bir şeyin yanında olmayan bir kesim tarafından talan ediliyor.
Öyle ki, ülkenin para edeceğini düşündükleri her değerini savaş ganimeti gibi paylaşmak için birbiri ile savaşan düşman kardeşler haline geldiler.
Öyle bir duruma geldiler ki gerçek inanan “dava sahipleri” bile bize ganimet kalmaz düşüncesi ile kendi tabirleri ile okçular tepesini terk edip ganimet talanına doğru koşuyorlar.
En alt tabakadaki mutedeyyin insanlar bile bu ganimette benim de payım var deyip, eşini, çocuğunu, kardeşini kamuda bir işe koyabilmek için ganimet mücadelesi veriyor.
Paralı ve uyanık bir kesim hazine arazilerinden gözüne kestirtiklerini bir yolunu bulup 29 yıllığına 49 yıllığına kiralıyor.
Otoyol, çevre yolu, köprü ve hastahane gibi büyük kamu yatırımlarını proje aşamasında öğrenip etrafındaki arsa ve tarlaları ucuz fiyattan kapatıyor.
En ufak bir ilçede teşkilat başkanı yada üyesi olan birisi bile kendi yaylasına kısa mesafeden yol getirtmek için orman ıslahı gibi gerekçelerle orman kırım ihaleleri düzenlettiriyor. Bu ihaleleri de yine kendi adamlarına veya sesi çıkacak adamlara sus payı olarak verdiriyor. Yüzlerce binlerce çam ağacı kesiliyor ormanlar talan ediliyor.
Yirmi yıl evvel bir beklentimiz bir umudumuz vardı. Bu iktidarla birlikte hem maneviyatımız, hemde ekonomimiz güçlenecekti. Meğerse yıllardır ezildiğini ve mağdur olduğunu dile getiren ve çoğu zaman da haklı gördüğümüz bu kesimin beklentisi iktidarı ele geçirip savaş ganimeti olarak gördüğü ülke kaynaklarını paylaşmakmış.
Yıllardır uğruna savaştıkları dini ve manevi değerler sadece çıkar ve menfaatleri için bir kamuflaj unsuruymuş.
Söz konusu menfaat olunca, Vatan teferruatmış.
Kızılderili Şefinin son sözleri gibi;
Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık tutulduğunda; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.
Her bölgemizde, her yaylamızda ve değerli yerlerde maalesef hep aynı durumlar var. Herkesin muzdarip olduğu bu konuları ne güzel dile getirdiniz.Yüreğinize ve kaleminize sağlık, kutluyorum.👏👏👏